top of page

ŞİRKET 5. Bölüm: Biz Bir Takımız!

Yazarın fotoğrafı: Kıvanç KocaKıvanç Koca

Güncelleme tarihi: 3 Şub

Geçtiğimiz yıl "Yılın En Başarılı CHRO'su" seçilen Ezgi Göktürk'ün işten ayrılma haberi "C-Level" yönetim kadrosunda kaoslu bir dedikodu ortamı yaratmış ancak sıradan şirket çalışanları tarafından bu olay, "uzmanlık kuralı"nın haksız olarak esnetilmesi nedeniyle Ezgi'nin hak ettiğini bulması şeklinde basitçe yorumlanmış ve birkaç gün sonra konu önemini yitirmişti.


Önemini yitirmişti ancak bu önemsizleşme durumu sadece işine gidip gelen sıradan çalışanlar içindi.


Ezgi'ye yakın olan ve düşmanca tavır sergileyen "C-Level" çevreler için konu bu kadar basit değildi. Bir kesime göre, Ezgi ile başlayan "ayrılma süreci" başka üst düzey yöneticilerle devam edecekti ve belki de şirket yakın bir tarihte en zor günlerini yaşayacaktı.


Uzmanlık konusundan tamamen bağımsız olan Ezgi Göktürk'ün ayrılması durumunu fırsat bilen üst yönetim, çalışanların İnsan Kaynaklarına olan güvensizliğini tazelemek için "Performans ve Terfi Sistemi" ile ilgili yeni bir çalışmaya başlandığına ve yakın zamanda şirket geneline bu konuda bir bilgilendirme yapacaklarına dair bir bilgilendirme yayınlayarak rüzgarı arkalarına almayı başarmışlardı.


Asiye yeni işine alışmaya başlamıştı ancak bu kadar uzun süreli ve gereksiz bir oryantasyon planı yapılması nedeniyle de plana söylenerek uymaya çabalıyordu. Ezgi'nin işten ayrılmasından sonra İnsan Kaynaklarının kendi içindeki ufak çaplı kaosundan faydalanarak, oryantasyon planını işlerine göre kendisi yönetebileceğini belirtmiş, bazı tanışma ve toplantıları iptal ederek, bazılarını da esneterek işlerine odaklanmayı başarmıştı. "Sonuç Odaklı bir C-Level" olarak bu konularda başarılıydı.


Arman, Asiye ile çalışmaktan mutluydu. Kendisini anladığını düşünüyordu. Sorduğu sorularla talep ettiği bilgiler tutarlı ve işi bilen birine aitmiş gibiydi. Bu durum Arman'ın yöneticisine saygı duymasını sağlıyordu.


Bir önceki direktörleri işlerin ilerlemesinden ziyade, işin doğru yapılıp yapılmamasına bakmaksızın "Ben bunun reklamını nasıl yaparım?" derdi ile, Arman'ın tabiriyle "genel olarak saçmalayan" biriydi. Arman da işin reklamının yapılmasından yanaydı. Bu konularda stratejik davranarak ilerlemeyi de severdi. Ancak işle neredeyse hiç ilgilenmeden "çiçek-böcek reklamları" yapmaya çalışan bir yönetici ile çalışmak Arman'ı çok zorlamıştı. Hatta bir ara sıkça "O koltuk boş olsa daha fazla iş çıkartırım. Anlamadığın işlere burnunu sokup bir de reklam yapacağım diye söylediklerinin dünyanın en iyi fikriymiş gibi davranmandan sıkıldım." demişti bir toplantıda. Ama içinden demişti. Ve o toplantının ertesi günü eski direktörün Genel Müdür Faik ile yaşadığı bir tartışmadan on gün kadar sonra, şirketin farklı bir lokasyonundaki benzer bir iş koluna geçmesi, Arman da dahil olmak üzere pek çok kişide şaşkınlık yaratmıştı. Bu belki de "ağzımızdan çıkan sözlerin gerçeğe dönmesi"ne dair güzel bir örnek olabilirdi. Çünkü eski direktör ayrıldıktan sonra Arman bazı konularda kararları kendi insiyatifiyle alarak ilerlemiş ve gerçekten de çok hızlı ve başarılı sonuçlar elde etmişti. Bu durum ekibine karşı güven kazanmasına da sebep olmuştu.


Şimdi de Asiye için "Uzun vadeli çalışırız umarım." diye düşünüyordu. Arman'ın tahmin edeceği şekilde olmasa da öyle olacaktı...


* * *


Hibrit çalışmanın devam ettiği bilgisini alan Serap oldukça mutluydu ve her zamankinden daha fazla işine sarılmış, mesai saatlerinden sonra bile işine devam eder olmuştu. Çalışkanlığının ve üretkenliğinin en üst seviyesinde olan Serap, neredeyse şirkette ilk yılını dolduracak olmasına rağmen şirket akademisinin eğitimlerine katılmamıştı. Katılmak istediği eğitimler olmuş, ancak iş planındaki değişikliler nedeniyle ya katılamamış ya da eğitimlere kayıt olmak için geç kalmıştı. Konuyu "one to one" görüşmesinde Arman ile paylaştığında Arman'ın eğitimleri desteleyen tavrı karşısında yöneticisine bir kez daha hayan kalmıştı. İş planlarını düzenleyerek uzun zamandır katılmak istediği "Takım Olma" eğitimine katılma fırsatı yakalamıştı. Normalde evden çalıştığı Çarşamba günü, yüz yüze eğitim için Akademi binasında olacaktı.


Eğitim günü, hem kendi katılacağı eğitimde hem de diğer salonlardaki farklı eğitimlerde tanıdığı kişiler olduğu için sevindi. En azından öğle yemeğinde yalnız kalma ihtimali ortadan kalkmıştı.


Eğitim salonunda tanıdığı birinin yanına oturdu. Eğitimi beklerken biraz sohbet ettiler. Kısa bir süre sonra katılımcıların çoğunun geldiğini gören eğitmen kısa bir başlangıç sohbeti ile eğitimi başlattı.



"Hoş geldiniz!" dedi Akademinin kıdemli eğitmeni Kıvanç. "Tüyo aldınız mı bugünle ilgili?"

"Hayır hocam, ben özellikle sordum ama söylemediler. Siz söylemeyin diyormuşsunuz." dedi bir katılımcı.

"Evet, sizinle de en başta bu konuda anlaşacağız Yediğinizi, içtiğinizi, beğendiğinizi, beğenmediğinizi anlatın ama oyun ve uygulamalarla ilgili detaylı bilgi vermeyin ki o arkadaşlarınız da eğitime katıldığında kendileri için bir şeyleri keşfetme fırsatı bulsunlar."

"Haklısınız hocam."

"O zaman çay kahve almak isteyenler için son üç dakikamız. Ardından hızlı ve eğlenceli şekilde "Takım Olma" üzerine çalışmaya başlıyoruz.


İlk kez katıldığı şirket eğitiminden beklentisi yüksekti Serap'ın. O da eğitim içerisinde çeşitli uygulamalar ve oyunlar olduğunu ekipteki arkadaşlarından duymuştu ama arkadaşları eğitimin içeriği konusunda pek bilgi vermemişlerdi. Hem eğitmenin de dediği gibi böylesi daha iyiydi. Kendisiyle ilgili bazı şeyleri böylelikle keşfedebilir, üzerine düşünebilirdi.


Eğitim boyunca pek çok uygulama ve oyun ile birlikte "takım olanın ne olduğunu ve ne olmadığını" çok net şekilde anlamış, eğitmenin özellikle üstüne basa basa, tekrar tekrar söylediği sözler aklına kazınmıştı: "Sizin takımınız sadece sizin bağlı olduğunuz departmanın çalışanlarından oluşmaz. O departman ile birlikte farklı departmanların da içinde bulunduğu şirket olarak biz bir takımız. Herhangi bir bölüm çok başarılı iken diğerlerinin başarısız olması da geniş çerçeveden baktığımızda sorumluluk alanımız içerisinde yer alır. Bunu sakın unutmayın. Dolayısıyla en basit haliyle, sadece kendi "çekirdek" takımınızın yani departmanınızın çalışanları için değil, şirketimiz içerisinde yer alan tüm paydaşlarınızın işini kolaylaştıracak şekilde çalışmak takımımıza destek olmak için önemlidir."


Serap bu konuşmadan oldukça etkilenmişti ancak bir çalışanın sorusu ile kafası karıştı:

"Peki hocam, ben üzerime düşeni yapayım da ya diğer paydaş yapmazsa? Hatta çoğu zaman yapmadığı da oluyor. Bu sefer de ben başarısızmışım gibi görünüyor."

"Bu bir niyet meselesi aslında. Bugün sana yardımcı olunmadığında kuvvetle muhtemel ertesi gün o kişinin yardıma ihtiyacı olduğunda sen de yapmayacaksın. Peki bu nereye kadar böyle gidecek, yani kısasa kısas durumu?"


Bunun üzerine uzunca sohbet ettiler. Herkes kendine göre haklıydı ama bazı katılımcılar bu durumdan mutlu değildi. Bunu anlamaları için de sonraki oyunda eğitmen başka şeyleri de fark etmelerini ve kendilerini değerlendirmelerini sağladı.


Eğitim çok keyifli şekilde geçti ve eğitmenle anlaştıkları gibi yediklerini, içtiklerini ve beğenip beğenmediklerini anlattılar.


* * *


Ertesi gün sabah sekizde Arman Serap'ı Teams'ten görüntülü aradı. Pek iyi görünmüyordu. Biraz siniriydi.

"Serap sen dün eğitimden sonra verdiğim dosya ile ilgili bilgileri Cem'e iletmedin mi?"

"İlettim Arman Bey. Hatta Cem dün benimle aynı eğitimdeydi. Orada da konuştuk"

"Cem bana ve Burak'a mail atmış gece. "Serap ile görüştük, bu şekilde ilerleyeceğiz." diye bir sürü şey yazmış ama bu yazdıklarının bizimle ilgisi yok. Sen ne konuştun Cem ile?"

"Ne maili Arman Bey? Ben mail göremedim ama."

"Sen mailde yoksun zaten. Dur tahmin edeyim. Muhtemelen seninle konuştuklarını manipüle ederek bu hale getirip yazıp attı. Seni de o yüzden eklemedi maile. Bak atıyorum maili sana."


Serap maili okumuş ve çok bozulmuştu. Dün, Cem ile konuştuklarının yarısını bambaşka şekilde yazdığı maili hem kendi hem de Serap'ın yöneticisine göndermişti. Serap'ı da maile eklememişti. Bu art niyet değildi de neydi?


Serap ve Arman ilgili maile cevap olarak bir metin yazdılar. Ve Arman'ın "emir niteliğindeki talebiyle" maili Serap gönderdi.


Öğleden sonra acil olarak bu konuyla ilgili bilgi isteyen Asiye, hem Arman hem de Serap ile toplantı yaptı.


Toplantı boyunca Serap'ın kulaklarında dünkü eğitimde anlatılanların bir kısmı, çınlarcasına döndü durdu: "Sizin takımınız sadece sizin bağlı olduğunuz departmanın çalışanlarından oluşmaz. O departman ile birlikte farklı departmanların da içinde bulunduğu şirket olarak biz bir takımız."


Ve Serap o gün, her departmanın ayrı bir ülke gibi olduğunu ve sınır komşuları ile olan iletişimlerine göre işlerini kolaylıkla ilerletebildiğini, diğer ülkenin hoşuna gitmeyen bir şey yaptığında ortalığın karışabileceğini çok net şekilde anlamıştı. Ancak bu "sınır ihlali" birilerinin başına fena patlayacaktı.






126 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Komentar


bottom of page